16 Mayıs 2011 Pazartesi


Hacı Bektaş-ı Veli
(1209-1271), Horasan Nişabur doğumludur. Anadolu Aleviliğinin oluşumunda büyük çabalar harcayan, daha sonraki yıllarda “Horasan Erenleri” diye anılanlar arasında Hacı Bektaş Veli önemli bir yer tutar.

Kimliği

Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır. Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Ahmet Yesevi (1103-1165)'nin öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin 'halife'si olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirdi. Hacı Bektaş-ı Veli kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulundu.
Velâyetnâme adlı eserede Hacı Bektaşi Velî'nin, sık sık Kırşehiri ve Ahi Evranı ziyareti onun'la sohbetlerini anlatır.

Güzel Sözleri

  • Abdal, Hak’ka hayran olandır.

  • Adâlet her işte, Hak’kı bilmektir.

  • Âdem suretinde olan herkes, Âdem değildir.

  • Âdem’in Âdemliği; akıl, hayâ ve ilim iledir.

  • Âlimlere ve kendini bilenlere, alçak gönüllülük yaraşır.

  • Allah ile gönül arasında perde yoktur.

  • Ara, bul.

  • Araştırma, açık bir sınavdır.

  • Ârifler hem arıdır, hem arıtıcı.

  • Âriflerin içinde, murdar nesne (kötülük) eğlenmez.

  • Aşk meydanı, erenlerin ve bilenlerindir.

  • Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.

  • Bir olalım, iri olalım, diri olalım.,

  • Bizi sevenlerin gönüllerinde biz oturur, dillerinde de biz konuşuruz.

  • Bizim erkânımız; ahlâkı Muhammed’i ve edebi Ali’dir.

  • Cahiller ve hak tanımazlara, sükût ile karşılık veriniz.

  • Cennet için ibâdet geçersizdir.

  • Çalışan insan kötülük düşünmez.

  • Çalışmadan geçinenler, bizden değildir.

  • Dâimâ iyiyi, güzeli, doğruyu öğrenebilmek için okuyunuz, okutunuz.

  • Devletli odur ki; cehli sile, gafletten uyanıp kendini bile.

  • Dil mızraktan, daha derin yaralar.

  • Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir.

  • Dînine dizlerinle değil, kalbinle bağlan.

  • Doğruluk dost kapısıdır.

  • Düşmanınızın bile, insan olduğunu unutmayınız.

  • Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.

  • Düşünce, davranış ve sevgiyi, Allah lezzeti olarak tadın.

  • Edeb elbisesini, sırtınızdan ölünceye kadar çıkartmayınız.

  • Elden gelen her iyiliği, herkese yapınız.

  • Eline, diline, beline sahip ol.

  • En büyük kerâmet çalışmaktır.

  • En yüce servet, ilimdir.

  • Hak’ka erişebilmek için, büyüklere ve doğrulara yaklaşın.

  • Hakikatın ilk makamı, toprak olacağımızın bilinmesidir.

  • Hamı pişiremezsen bari, pişmişi ham etme.

  • Her ne arar isen, kendinde ara.

  • Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.

  • Hükümdar (idareci), ancak adâleti ile başarılı olur.

  • İbâdetin yeri başkadır, işin yeri başkadır.

  • İçi murdar kimseyi ne kadar dıştan yıkarsan arınmaz.

  • İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır.

  • İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

  • İlmi ve bilgiyi yüce tutan kimse hiçbir zaman küçülmez, alçalmaz.

  • Îmanın kemâli, âhlak güzelliğidir.

  • İncinsen de, incitme. İnsan dilinin arkasında gizlidir.

  • İnsanın kemâli, ahlâk güzelliğidir.

  • İnsanın olgunluğu, davranışlarının doğruluğundadır.

  • İslâmın temeli güzel ahlâk; ahlâkın özü bilgi; bilginin özü akıldır.

  • Kadınlarınızı okutunuz, kadınları okumayan millet yükselemez.

  • Kanâatkâr olanlar, en büyük zenginliğe sahiptir.

  • Karşısındaki insanın iyi olmasını isteyen, önce kendisi iyi olmalıdır.

  • Kendini tanımayan, Yaratan’ı da bilemez.

  • Kibrin aslı şeytan, tevazûnun aslı Rahmân’dır.

  • Kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını görür ol.

  • Mevki hırsı, koğu, gıybet, edebsizlik, hıyânet Hak’kı inkâr eder.

  • Murada ermek, sabır iledir.

  • Mürüvvet hoş görme ve affetmektir.

  • Nebîler, Velîler, insanlığa Tanrı’nın hediyesidir.

  • Nefsine ağır geleni, kimseye tatbik etme.

  • Oturduğun yeri pâk et, kazandığın lokmayı hak et.

  • Özünde ve sözünde temiz olmayanların, îmanı tam değildir.

  • Sevgi ve acıma, insanlık; hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasfıdır.

  • Yolumuz; ilim, irfân ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
  • Ankara Kalesi

    Tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin başkenti olan Ankara’da kalenin savunma ve yerleşim amaçlı kullanılması, kalenin hemen hemen her dönemde onarımının ve bakımının yapılmasını, dolayısıyla da günümüze dek ayakta durmasını sağlamıştır. 7. yüzyıldan kalan bugünkü iki sıra surdan iç surların dıştakilerden daha önce yapıldıkları bilinmektedir. 16. yüzyıldan itibaren Avrupalı ve Türk gezginlerin duraklarından biri olan kalenin fiziksel yapısı hakkındaki bilgiler, yapıda üst üste dört kat beyaz taş kullanıldığı, her taşın 4,5 metre uzunluğunda olduğu, İç Kale’de büyük evler bulunduğunu belirtir. Hanlar Bölgesi’nde yer alan yapıların çoğu Osmanlı’nın güçlü olduğu dönemde, 16. yüzyıl ile 17. yüzyıl arasında inşa edilmiştir. Bu dönemde Ankara Kalesi çevresinde eski İpek Yolu‘nda, Çin ve Avrupa arasında seyahat eden tüccar kervanlarının çoğalması, Hanlar Bölgesinin oluşmasına yol açmıştır. Ankara Kalesi’nin güneyinde giriş kapısının önündeki alan ile bugünkü Çengelhan arasında kalan düzlük, At Pazarı olarak anılıyor, 13. ve 14. yüzyıllarda pazaryeri olarak kullanılıyordu. Endüstri devrimi, Osmanlı’nın ekonomisini olumsuz etkiledi. Ankara dokumaları; İngiliz dokumaları ve diğer Avrupa ülkelerinin ihraç malları karşısında rekabet gücünü yitirdi.

    14 Mayıs 2011 Cumartesi

    Ağrı Dağı


    Ağrı Dağı , Türkniiye'n en yüksek dağıdır. Zirvesi 4 mevsim boyunca erimeyen kar ve takke buzulu ile kaplı volkanik bir dağ olan Ağrı Dağı, Türkiye'nin doğu ucunda, Ağrı ilinin sınırları içerisinde yer almaktadır. Dağ, İran'ın 16 km batısında ve Ermenistan'ın 32 km güneyindedir. Dağın %35'lik bir kesimi Iğdır ilinde, kalan  yüzde 65'lik kesimi ise Ağrı ili sınırları içerisindedir].
    Ağrı dağı 5137 metrelik rakımıyla, Anadolu Yarımadası'nın en yüksek doruğudur. Ağrı Dağı iki zirveden oluşur. Bunlar ;5137 metrelik Büyük Ağrı Dağı Zirvesi ile 3898 metrelik Küçük Ağrı Dağı Zirvesi'dir. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır ve Türkiye'nin en büyük buzuludur

    Efes Antik Kenti

                     İzmir İli Selçuk İlçesi sınırları içindeki antik Efes kenti'nin ilk kuruluşu M.Ö. 6000 yıllarına, Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri'ne kadar inmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve kazılarda Efes çevresindeki höyükler (tarih öncesi tepe yerleşimleri) ve kalenin bulunduğu Ayasuluk Tepesi'nde Tunç çağları ve Hittitler'e ait yerleşimler saptanmıştır. Hititler Dönemi'nde kentin adı Apasas'tır. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan'dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınmıştır. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender'in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kurulmuştur. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Asya eyaletinin başkenti ve en büyük liman kenti olarak 200.000 kişilik nüfusa sahipti. Efes, Bizans Çağında tekrar yer değiştirmiş ve ilk kez kurulduğu Selçuk'taki Ayasuluk Tepesi'ne gelmiştir. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları'nın merkezi olan Ayasuluk, 16.Yüzyıl'dan itibaren giderek küçülmeye başlamış, 1923 yılında Cumhuriyetimizin kuruluşundan sonra Selçuk adını almış ve bugün 30.000 kişilik nüfusa sahip turistik bir yerdir.

                                                                                                                                .                        

    Anıtkabir

     
                                                                                                                                                     Anıtkabir projesinin belirlenmesinden sonra, inşaatın başlayabilmesi için ilk aşamada kamulaştırılma çalışmalarına başlandı. Anıtkabir'in inşaatı ise 9 Ekim 1944'de görkemli bir temel atma töreni ile başladı. Anıtkabir'in inşası 9 yıllık bir süre içinde 4 aşamalı olarak yapılmıştır.

    Birinci Kısım İnşaat: 1944-1945
    Toprak seviyesi ve aslanlı yolun istinat duvarının yapılmasını kapsayan birinci kısım inşaata 9 Ekim 1944'te başlamış ve 1945'te tamamlanmıştır.

    İkinci Kısım İnşaat: 1945-1950
    Mozole ve tören meydanını çevreleyen yardımcı binaların yapılmasını kapsayan ikinci kısım inşaat 29 Eylül 1945' te başlamış, 8 Ağustos 1950'de tamamlanmıştır. Bu aşamada inşaatın kâgir ve betonarme yapı sistemine göre, temel basıncının azaltılması göz önünde tutularak, anıt kütlesinin "temel projesinin; hazırlanması kararlaştırılmıştır. 1947 yılı sonuna kadar mozolenin temel kazısı ve izolasyonu tamamlanmış ve her türlü çöküntüleri engelleyecek olan 11 metre yüksekliğinde betonarme temel sisteminin demir montajı bitirilme aşamasına gelmiştir.

    Giriş kuleleri ile yol düzeninin önemli bir kısmı, fidanlık tesisi, ağaçlandırma çalışmaları ve arazinin sulama sisteminin büyük bir bölümü tamamlanmıştır.

    Üçüncü Kısım İnşaat: 1950
    Anıtkabir üçüncü kısım inşaatı, anıta çıkan yollar, aslanlı yol, tören meydanı ve mozole üst döşemesinin taş kaplaması, merdiven basamaklarının yapılması, lahit taşının yerine konması ve tesisat işlerinin yapılmasını kapsıyordu.

    Dördüncü Kısım İnşaat: 1950-1953
    Anıtkabir'in 4. kısım inşaatı ise şeref holü döşemesi, tonozlar alt döşemeleri ve şeref holü çevresi taş profilleri ile saçak süslemelerinin yapılmasını kapsıyordu. Dördüncü kısım inşaat 20 Kasım 1950' de başlamış ve 1 Eylül 1953'te bitirilmiştir. 
                                                                                                                             
    .

    Mevlana Kimdir

    MEVLÂNÂ:
    1207 yılında Türkistan’ın Belh şehrinde doğdu. Asıl adı Muhammed Celâleddin’dir. Mevlânâ ismi ona sonradan verilmiştir. Rumî denmesi ise Anadolu’ya göç etmesiyle ilgilidir. Mevlânâ, Moğol tehlikesi sebebiyle ailesiyle birlikte Selçuklular devrinde Anadolu’ya göç etti ve önce Karaman’a, ardından Konya’ya yerleşti. Devrinin ünlü hocalarından dersler aldı. Kendini çok iyi yetiştirdi. Ardından dersler vermeye başladı. 1244 yılında Tebrizli Şems isimli bir dervişle tanıştı. Bu tanışma, Mevlânâ’nın bütün hayatını değiştirdi. 17 Aralık 1273 yılında, 66 yaşında Konya’da vefat etti. Mevlânâ’nın Allah sevgisini dile getiren şiirleri, vaazları ve mektupları şu kitaplarda toplanmıştır: Mesnevi, Divân-ı Kebir, Fihi Mâfih, Mecalis-i Seb’a, Mektubât..

    Mevlana Müzesi

    Mevlana Müzesi, Konya'da bulunan, eskiden Mevlâna'nın dergâhı olan yapı kompleksinde, 1926 yılından beri faaliyet gösteren müzedir. "Mevlana Türbesi" olarak da anılır.
    (Yeşil Kubbe) denilen Mevlana'nın türbesi dört fil ayağı (kalın sütun) üzerine yapılmıştır. O günden sonra yapı faaliyetler hiç bitmemiş, 19. yüzyılın sonuna kadar yapılan eklemelerle devam etmiştir. Osmanlı sultanlarının bir kısmının Mevlevi tarikatından olması Türbe'ye özel bir önem verilmesini ve iyi korunmasını sağlamıştır.
    Müze alanı bahçesi ile birlikte 6.500 m² iken, yeri istimlak edilerek Gül Bahçesi olarak düzenlenen bölümlerle birlikte 18.000 m²ye ulaşmıştır.
    Bağlı bulunduğu Kültür Bakanlığı'na en çok gelir getiren ikinci müzedir. (Birinci Topkapı Sarayı müzesi.)
    Mevlana hakkında menkıbelerin anlatıldığı Ahmed Eflaki'nin kitabı "Arifler'in Menkıbeleri"nde[1] Mevlana'nın babası için türbe yaptırmak isteyen devrin sultanına "gök kubbeden daha görkemlisini yapamayacağınıza göre zahmet etmeyin" dediği rivayeti yer alır. Türbe, Mevlana'nın ölümünden sonra inşa edilmiştir.
    Mevlana Müzesi girişi. Kapının üstündeki tabloda arap harfleriye "Ya Hazreti Mevlana" yazıyor